İbn Hibban :
Hicri 277, miladi 890'de
Afganistan'ın Sicistan bölgesinde harabeleri bulunan Büst'te doğdu. Arap
kabilelerinden Temîm'e mensup olduğu için Temîmî olarak ta bilinir.
İlk öğrenimini Büst ve
çevresinde yaptı. 23 yaşlarında iken tahsil maksadıyla Taşkent'teki İsbîcâb’dan
başlayarak Horasan, Mâverâünnehir, Irak, Hicaz, Şam, Mısır ve İskenderiye'ye
kadar uzanan bir seyahat gerçekleştirdi; başta hadis olmak üzere fıkıh, Arap
dili, kelâm, felsefe, tıp ve ilm-i nücûm alanlarında birçok hocadan faydalandı
ve âlî isnadla rivayet imkânı buldu. Basra'da en yaşlı hocası muhaddis, edip ve
tarihçi Ebû Halîfe Fazl b. Hubâb el-Cumahî ile Zekeriyyâ es-Sâcî, Mısır'da
Nesâî, Musul'da Ebû Ya'lâ el-Mevsılî, Nesâ'da Hasan b. Süfyân, Harran'da Ebû
Arûbe, Buhara'da Büceyrî, Nîşâbur'da Muhammed b. İshak es-Serrâc gibi
âlimlerden hadis rivayet etti. Nîşâbur'da kendisinden hadis ve fıkıh dersleri
aldığı İbn Huzeyme'nin metodunu benimsedi. Ayrıca Mufaddal b. Muhammed
el-Cenedî, Ebü'l-Abbas ed-Degülî, İbn Ebû Dâvûd, İbn Cevsâ ve İbn Ebû Hâtim'den
faydalandı. Dârekutnî, Ebû Abdullah İbn Mende, Hâkim en-Nîsâbûrî, İbn Habîb
en-Nîsâbûrî, Muhammed b. Ahmed en-Nûkâtî, Abdurrahman b. Muhammed el-İdrîsî, Guncâr
diye anılan Muhammed b. Ahmed el-Buhârî gibi âlimler onun talebeleri arasında
yer aldı.
Eserleriyle olduğu kadar
takvâsıyla da tanınan İbn Hibbân'ı Sâmânoğulları emîrleri Semerkant, Nesâ ve
daha başka yerlere kadı tayin etmişlerdir. Sâmânî Emîri Ebü'I-Muzaffer,
Semerkant'ta hadis talebeleri için İbn Hibbân'ın adına bir suffe yaptırmış. İbn
Hibbân da burada 330 (941-42) yılına kadar hadis ve fıkıh okutmuştur. 334
(945-46) ve 337'de (948-49) Nîşâbur'da imlâ meclisleri kurarak hadis dersleri
vermiş, kendi adına yaptırılan hankahta bazı eserlerini yazdırmıştır.
Nîşâbur'daki ilk imlâ meclisinde henüz on üç yaşındaki Hâkim en-Nîsâbûriyi
müstemlî olarak çalıştırdığı bilinmektedir.
İbn Hibbân'ı kıskanan bazı
kimseler, onun nübüvveti ilim ve amelden ibaret saydığını ileri sürmüşlerse de
Zehebî, büyük bir imam kabul ettiği İbn Hibbân'ın Nebilikle ilgili görüşünün
yanlış anlaşıldığını belirtmiştir. Ona göre İbn Hibbân ilim ve amel sahibi
olmayan kimsenin Nebi olamayacağını söylemiş, bu iki özelliğin Nebide en mükemmel
şekilde bulunduğunu ifade etmiştir. (Mîzânü'l-itidâl, III, 507-508) İbn Hacer
de bu konuda İbn Hibbân'ı savunmuş, onun gibi sağlam inançlı bir âlimin
nübüvvetin müktesep olduğu yönündeki felsefî mânayı kastetmediğini
belirtmiştir. (Lisânü'l-mîzân, V, 114)
İbn Hibbân. Sîstan'da
bulunduğu sırada Müşebbihe taraftarlarınca da kelâm ve felsefeyle meşgul olduğu
ileri sürülerek zındıklıkla itham edilmiş, katli için halifeden emir istendiği
söylenmiştir. Bunun üzerine Sîstan'ı terkeden İbn Hibbân Semerkant'a sığınmış,
aynı çevreler tarafından orada da rahatsız edilince Semerkant'tan ayrılmak
zorunda kalmıştır. Sübkî'ye göre ise Sîstan'dan sürüldüğü belirtilen İbn Hibbân
değil Mücessime'den olduğu söylenen Hâce Abdullah-ı Herevî'dir. İbn Hibbân 21
Şevval 354'te (20 Ekim 965) Büst'te vefat etti ve evinin yakınındaki hadis
medresesinde defnedildi.
Kaynaklarda "hadis
hafızı, Horasan'ın hadis şeyhi" gibi ifadelerle anılan ve hadislerin
sıhhatini belirleme, hadis râvilerini cerh ve ta'dîl etme konularındaki
çalışmalarıyla tanınan İbn Hibbân, râvilerin sıdk ve adaletinin tamamlanmasında
onların ilim sahibi olmalarını şart koşmuş, fakih olmayan sika râvinin
ezberinden rivayet ettiği hadisleri hadisin metninde hata yapabileceği için,
sika bir fakihin ezberinden yaptığı rivayetleri de senedde yanılabileceği
ihtimaliyle sakıncalı görmüş, cerhedildiği bilinmeyen her şahsı, râvisi âdil
olmak şartıyla âdil sayıp rivayetlerini el-Müsnedü's-sahîh’ine almış,
mezhebinin propagandasını yapan bid'atçıların rivayetleriyle ihticâc edilemeyeceğini
ileri sürmüştür.
İbn Hibbân'ın râvilerin
ta'dîlinde müsamahakâr olduğu, cerhe yönelik tenkitlerde ise sert davrandığı
belirtilmektedir. Kendisi râvileri cerhederken çok ihtiyatlı davrandığını, bir
kimseyi sika veya zayıf olarak nitelediği takdirde, onun böyle olduğuna dair
elinde sağlam deliller bulunduğunu söylese de İbn Hibbân'ın bu nitelendirmeleri
bazı hadis imamlarınca dikkate alınmamıştır. Zehebî, İbn Hibbân'ı cerh
konusunda aşırı davrandığı ve âni karar verdiği için eleştirmiş, İbn Hacer de
kendisine bazı râvilerin cerhi hususunda benzer tenkitler yöneltmiştir.
Talebesi Hâkim en-Nîsâbûrî hocasının hadis, fıkıh, lügat ve vaaz alanlarındaki
üstün bilgisine işaret etmiş, Hatîb el-Bağdâdî onun hafız, sika ve derin
anlayış sahibi olduğunu belirtmiş, Yâkut ise kendisini asrın imamı ve allâme
diye övmüştür.
ESERLERİNDEN BAZISI :
el-Müsnedü's-sahih:
Klasik tasnif metotlarından
farklı olarak emirler, nehiyler, haberler, mubahlar ve Nebi'in fiilleri
şeklinde beş bölüm halinde düzenlenen ve sahih hadisler yanında hasen hadisleri
de ihtiva eden eserin tamamı günümüze ulaşmamıştır. Abdülmuhsin el-Yemânî tarafından
yayımlanan eseri, İbn Balaban (ö. 739/1339) el-İhsân lî takribi Sahihi İbn
Hibbân adıyla bablara göre yeniden düzenlemiştir.
İbn Hibbân hakkında, sahih
hadisleri derleme konusunda biraz mütesahil (gevşek) olduğu tenkit olarak ileri
sürülmüştür. Sahih'ini, Hâkim'in Müstedrek'ine yakın görenler olmakla beraber,
Irâkî -Hazimî'den naklen- İbn Hibban'ın hadiste Hâkim'den sağlam olduğuna
dikkati çekmektedir. Suyûtî (91171505) de İbn Hıbbân'ın kusurunun, hasen hadisi
sahih göstermek cinsinden olduğunu söyleyerek, tenkitlere katılmadığını
açıklamaktadır. İbn Huzeyme ile İbn Hibbân'ın Sahih'leri sahih hadislerin
yanında, hasen hadisleri de bulundurmaktadır. (bk. İsmail Lütfi Çakar, Hadis
Edebiyâtı, İfav Yayınları, s. 67-68)
es-Sikât:
Râvileri tanıtan alfabetik
bir eserdir. Eser yayınlamıştır.
Târihu's-sahâbe ellezîne
ruviye 'anhüm el-ahbâr:
es-Şikat'ın sahabe tabakası
bölümünden ibaret olan ve 1608 sahâbînin biyografisini ihtiva eder. Eser
neşredilmiştir.
Ravda:
Ahlâkî ve edebî konuların
âyet, hadis, şiir, hikmetli sözler ve hikâyelerle edebî bir üslûpta işlendiği
bir çeşit vaaz ve nasihat kitabıdır. (bk. Diyanet İslam Ansiklopedisi, İbn
Hibban md)